bugün
- 1 mayıs 2024 borussia dortmund psg maçı10
- iğrenç bir his tarif et16
- uludağ sözlüğün bitmiş olması23
- anın görüntüsü13
- uludağ sözlüğe nasıl düştünüz13
- insana kendini kötü hissettiren şeyler20
- türkiye de 120000 atatürk heykeli olması11
- memesi küçük olmak15
- suriyeliler suriye'ye dönsün10
- sözlük kızlarını kategorize eden utanmazlar18
- kocamsunun hazırladığı sürpriz15
- sözlüğün en götü güzel kızı15
- özgür özel10
- güne bir şarkı bırak13
- tilki ailesi9
- karınıza kaşarlı poğaça yapar mısınız12
- 1 mayıs9
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler12
- japonyada düşen insana yardım edenler12
- cumaya gidenlerin çok azalması17
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge42
- ayça tilki11
- club'a gidiyor musun diyen erkek9
- mustafa sandal'ın 1 mayıs paylaşımı10
- bik bik'in balona binmesi10
- hamas bir terör örgütüdür24
- oksijensizsu13
- sabah aç karnına içilen bira13
- sel felaketinin nedeni cehapedir9
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim13
- düşün ki o bunu okuyor12
- sözlük erkeğinden damat olmaz30
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar14
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı26
- çabuk vazgeçen insan10
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız8
- fatih terim'in yuhalanması16
- icardi190513
- ben bu davanın savcısıyım8
- sözlük kızından gelin olmaz23
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- vatandaşlık farkı alan otel15
- nazar değdi sözlük12
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız16
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim14
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız8
entry'ler (194)
çok acizce bir hareket. engellenen kişinin engelleyen tarafından hangi saatlerde msnde olduğu görülür, nickleri takip edilir. benim anlamadığım engellemek, karşı tarafla muhattap olmamak için yapılan bir eylem değil midir? madem benim varlığım seni rahatsız ediyor, online görülmem bile sinir bozucu oluyordur heralde. aslında akıllık gibi görünen bu hareket bildiğin kaçak dövüşmektir. en mantıklısı görmek istemediğin kişiyi tamamen msnden silmektir.
düşününce saçma olan bir eylem. aslında duruma göre de değişir. olma ihtimali yüksek bir şeyse hayali kurulan sizi mutlu edebilir. olması imkansız olan bir şeyin hayaliyse sadece daha çok acı çekmenize sebep olur. nıetszche'nin de dediği gibi ümit sadece işkenceyi uzatır.
saçmalama, gülerken birden ağlamaya başlama ya da tam tersi. uyumayı istemek ama aslında uyumamak ta istemek. dışarı çıkıp gezmeye karar verip son anda evde kalmaya karar vermek. arkadaşlardan uzaklaşma, dış dünyadan soyutlanma isteği.
bana göre izlediğim en güzel korku filmlerinden birisiydi. filmde ruhsal bozukluk yaşayan bir karakterin yanı sıra, gerilim filmlerinde gayet sıradan olan ölümden sonra ruhların dirilişi konusu da ele alınmış. ancak yönetmen stanley kubrick bu sıradan olan konuyu o kadar net, doğal işlemiş ki kesinlikle o yavanlığı film boyunca hissetmiyorsunuz. bunun yanı sıra çekimler ve oyunculuklar süper. her şeyi geçtim de danny torrence'ı canlandıran danny lloyd'un o küçük yaşına rağmen gösterdiği oyunculuk alkışlanmaya değer. o labirent, karlı hava hepsi biraz daha gizem yaratmış, hoş olmuş. izlenilmesi tavsiye edilir.
çok beter bir durum. bizim karşı bakkalda fatma abla var. normalde muhabbetimin iyi olmasına rağmen ne zaman elimde başka bir markete ait poşet görse dövmekten beter halde karşılıyor beni. anında suratı düşüyor, bir imalı bakışlar falan. beş dakika konuşmuyor bile benle. sonra o can alıcı sorusunu soruyor. ' doldurmuşsun gene torbayı, nasıldı alışveriş bakalım? valla darılmıyorum sen de haklısın fiyatlar çok daha uygun, bana da alsaydın bir gofret bari' insanın içinden dalga mı geçiyorsun demek geliyor ama bunu yapmıyorum sözlük. çıkartıp gofretimin yarısını onla payşlaşmak geliyor, öyle psikolojimle oynuyor fatma abla işte. sonra da arkama bile bakmadan uzaklaşıyorum o bakkaldan, gözlerimi kaçırarak.
(bkz: christopher mccandless) üstelik into the wild filminde anlatılanlara göre çokta mutlu yaşadığını gözlemlemek mümkün.
sınavı çabuk bitirmişsinizdir, yaptıklarınızdan eminsinizdir aslında ama eğer sınav anfi gibi bir yerdeyse sınıftaki hoca sayısı da fazla olur ve bir tanesi kağıtların konulduğu masanın yanında durur. kağıdı verdiğiniz anda cevaplarınıza bakmaya başlar. çevirir kağıdı, bazıları psikopatça bir sana bir kağıda bakıp olmamış ifadesi verip yüzünüze bakar, o yüzdendir ki bu bende bir fobi durumu oluşturdu. en iyisi araya, öteye beriye kağıdı sıkıştırmak, mümkünse o kağıtla bir daha rastlaşmamak.
bana hep çoçukluğumu hatırlatan bir sakız. kendine has bir kokusu vardır bu sakızın, kırmızı ve sarı şeritli olanı benim favorimdi. ağzınıza attığınızda hafif limon kokusunu duyardınız ve çilek tadı. nedense de hep bakkaldan dondurma aldıktan sonra alırdım şıpsevdiyi, bir yandan da dondurmayı hatırlattığı içinde yaz sakızıdır bana göre. içinde sakızın sarıldığı kağıtta da kahramanlar hep aynıdır. siyah saçlı hafif kilolu çoçukla, kız. güzel sakızdır, eskiyi hatırlatır, delete extra ve sulugözden sonra favori sakızlarımdan birisidir.
kırmızı ışıkların daha uzun, yeşil ışıkların daha kısa olmasına sinir oluyorum. ya da tam ben yetişecekken ışıkların birden kırmızıya dönmesine de. sanki ışıklar bile benle dalga geçiyor zamanlama konusunda.
hiç kimsenin ayağına dolanmayan poşetin o kadar kalabalık arasından gelip ayağıma dolanması beni gıcık ediyor. istemediğim bir samimiyet var aramızda, ben terketsem de her koşulda beni bulup ayağıma dolanıyor.
her sabah saatimin 5:45 te de çalmasından nefret ediyorum. özellikle yağmurlu günlerde, hava kapkaranlıkken sabahın tüm ayazını bünyemde hissettiğim zamanda kalkmak ve gün boyu tekrar o yatağa dönemeyeceğimi bilmek bütün sinirlerimi geriyor.
her sabah bindiğim metrobüsün kalabalık gelmesi de ayrı bir sinir bozucu etken. işte bugün sırf bu yüzden yarım saat erken kalkıp metrobüsün ilk kalktığı durağa kadar gidip ordan boş metrobüse bindim, yarım saat az uyudum ama değdi doğrusu.
sözlüğe kocaman bi entry girdiğimde tam entrymin son cümlesini yazıp ekle butonuna basıcağım zamanda netimin kopmasına da kızıyorum, hatta sinirlenip bir daha yazmadığım zamanlar çok oluyor.
insanların bu kadar iki yüzlü olmasına da sinir oluyorum. yüzünüze devamlı gülüp,arkanızdan tonlarca iş çeviren, her zaman gülen veya her zaman surat asıp, devamlı anlatabilcek derdi olan ve kendini dünyanın merkezinde sanan insanlarada, sanki sadece dünyada kendi dertleri varmış gibi... orta yolda olmayıp devamlı sağ ve sol şeride geçmeye çalışıp trafiği katledenler gibiler, hayatıma müdaheleleri bazen can sıkıcı oluyor. görmezden gelmeyi denemekte çok bir işe yaramıyor, zincirleme kaza hesabı...
kelebeklerin hiç bir zaman elimde çok uzun süre kalmaması da beni kızdıryor. onları çok sevmeme rağmen hepsi ellerimden uçup gidiyor, nitekim o gün içerisinde görebilceğim kelebeği bir kere daha göremeyeceğim gerçeğinle yüzleşince daha da kalbim buruluyor, ne de olsa bir gün ömürleri.
ve son olarak ta boş nutella kutusunu dolapta bulmak. sanırım hislerimi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıcak, kızgın olmak için gayet yeterli bir sebep.
hiç kimsenin ayağına dolanmayan poşetin o kadar kalabalık arasından gelip ayağıma dolanması beni gıcık ediyor. istemediğim bir samimiyet var aramızda, ben terketsem de her koşulda beni bulup ayağıma dolanıyor.
her sabah saatimin 5:45 te de çalmasından nefret ediyorum. özellikle yağmurlu günlerde, hava kapkaranlıkken sabahın tüm ayazını bünyemde hissettiğim zamanda kalkmak ve gün boyu tekrar o yatağa dönemeyeceğimi bilmek bütün sinirlerimi geriyor.
her sabah bindiğim metrobüsün kalabalık gelmesi de ayrı bir sinir bozucu etken. işte bugün sırf bu yüzden yarım saat erken kalkıp metrobüsün ilk kalktığı durağa kadar gidip ordan boş metrobüse bindim, yarım saat az uyudum ama değdi doğrusu.
sözlüğe kocaman bi entry girdiğimde tam entrymin son cümlesini yazıp ekle butonuna basıcağım zamanda netimin kopmasına da kızıyorum, hatta sinirlenip bir daha yazmadığım zamanlar çok oluyor.
insanların bu kadar iki yüzlü olmasına da sinir oluyorum. yüzünüze devamlı gülüp,arkanızdan tonlarca iş çeviren, her zaman gülen veya her zaman surat asıp, devamlı anlatabilcek derdi olan ve kendini dünyanın merkezinde sanan insanlarada, sanki sadece dünyada kendi dertleri varmış gibi... orta yolda olmayıp devamlı sağ ve sol şeride geçmeye çalışıp trafiği katledenler gibiler, hayatıma müdaheleleri bazen can sıkıcı oluyor. görmezden gelmeyi denemekte çok bir işe yaramıyor, zincirleme kaza hesabı...
kelebeklerin hiç bir zaman elimde çok uzun süre kalmaması da beni kızdıryor. onları çok sevmeme rağmen hepsi ellerimden uçup gidiyor, nitekim o gün içerisinde görebilceğim kelebeği bir kere daha göremeyeceğim gerçeğinle yüzleşince daha da kalbim buruluyor, ne de olsa bir gün ömürleri.
ve son olarak ta boş nutella kutusunu dolapta bulmak. sanırım hislerimi anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalıcak, kızgın olmak için gayet yeterli bir sebep.
bir rivayete göre ellioth smithin her zaman aradığı ama hiç bir zaman bulamadığı ruh eşine yazdığı şarkıymış. çok tehlikeli bir şarkı, bütün duygusu kenetler içine hapseder sizi. kolay kolay da etkisinden çıkartmaz.
önce gülmekle başlar hatta kahkalar bile atabilirsiniz, muhtemelen sinirlerinizi bozan ya da sizi inciten bir şeyler olmuştur. o kadar fazla duyguyu içinizde hissedersiniz ki kalbiniz hepsini içinde barındırır gibi olur, ve bu sefer ağlama krizine girmiş halde bulursunuz kendinizi. ağlayabildiğin kadar ağlamak en iyisidir bu durumda, nitekim güçlü görünme imajı vermek için çok geçtir.
yok böyle bir lezzet. ama yanında soğuk süt olucak; soğuk süt, eti browni bir de sevdiğin bir filmi izliyorsan işte huzurun tanımı.
her konuda kendinizi geliştirmeye çalışın, kültürlü olun, değişik bakış açıları olan insanlarla konuşun, tartışın, kendi doğrularını bulmana yardımcı olacak kişilerle tanışarak , tek bir gözlükle dünyaya bakmadan, farklı renklerle hayatı yaşamaya çalışın.
sakin' in en güzel şarkılarından birisi. naif gibi duruyor ama çok fazla burukluk barındıyor. dinledikçe dinlettirenlerden. linkini de veriyim tam olsun.
http://www.myspace.com/sakin
http://www.myspace.com/sakin
'bütün mutlu aileler birbirine benzer; her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.'
tolstoy' un anna karenina adlı şahaserinin ilk cümlesidir.
tolstoy' un anna karenina adlı şahaserinin ilk cümlesidir.